👤

babi esrari okuyanlar yyazabili mi acil

Cevap :

Cevap:

Karen Kimya Greenwood, Türk bir baba ve İngiliz bir annenin evladı olarak dünyaya gelmiştir. Çalıştığı sigorta şirketinin sahibi, Simon; Konya’da müşterilerinden birine ait olan Yakut Otel’inin yangınını soruşturması için Karen’i Türkiye’ye göndermişti. Simon, Türkleri iyi tanımasını ve Türkçe’yi iyi derecede bilmesini öne sürerek bu göreve onu atamıştı. Karen, uçak yolculuğu esnasında sürekli, bu görevi neden kabul ettiğini, kendisine sorlamakla geçiriyordu. Konya’ya daha önce çok küçükken babası ile birlikte gelmişti. Bu soruşturma şirketi için çok önemliydi. Yakut Otel yangını için ödenecek tazminat dudak uçuklatan cinstendi. Onun görevi ise bu yangının kaza mı, sabotaj mı olduğunu araştırmaktı. Uçakta kendisini tedirgin hissediyordu. Şimdiden bu görevi kabul ettiği için pişman olmuştu, bu görevin sıkıntısının üstüne birde iki aylık hamile oluşu daha da gerilmesine neden oluyordu. Görevini bitirip Londra’ya dönünce bebek konusunda kararımı kesin olarak vereceğini, kendisine hatırlatıp duruyordu. Erkek arkadaşı, Nigel ile çok iyi anlaşıyorlardı, fakat o bebeğin kendilerine ayak bağı olacağını daha genç olduklarını söyleyip duruyordu. Karen henüz kesin kararını vermemişti. Yaşı itibarı ile bu bebek konusunda çok kararsızdı. Bu düşünceler ile başını cama doğru çevirip Konya’yı seyre daldı.

Uçak havaalanına indiğinde, onu karşılamaya gelen olmadığı için çok sinirlenmişti. Valizini ve bilgisayar çantasını alarak çıkışa doğru yürümeye başlamıştı ki,“ Miss Karen… Miss Karen… “ diye seslenen, gri takım elbiseli, orta boylu, şişmanca bir adamın cılız sesi ile iyice gergin olan sinirleri, daha çok gerildi. Bir yandan bozuk İngilizcesi ile özür diliyor ve telaş ile ona yaklaşmaya çalışıyordu. Kendisini, Konya’da bulunan acentenin sahibi, Mennan Fidan olarak tanıtmıştı. Karen ise onu dinlemek yerine kendisinin Türkçe bildiğini söyleyerek bir an önce otele gitme istediğini dillendirdi. Mennan Bey daha çok mahcup olmuş, biran önce misafirinin rahat etmesi için acele ile havaalanından çıkmıştı.

Yola çıktıklarında, dümdüz bir kentin içinde geniş caddelerde ilerlediklerine şahit olan Karen, şaşırmıştı. Oysa babası ile yıllar önce geldiği Konya daha farklıydı hatıralarımda; gizemli evler, bilinmeze açılan dar sokaklar ve yaşlı camiler ile insanın içini ürküten sarıklı mezar taşlarını hayal meyal hatırlıyordu. Biraz sakinleşince, Mennan Beye yıllar önce geldiği yeri tarif etmeye başladı. O burada yaşayan biri olarak bahsettiği yerin bir dergâh olabileceğini öne sürerek ara sokaklara girdi. Belki yıllar önce annesine ve kendisine hiç haber vermeden terk eden babası ile geldiği o dergâhı hatırlayabilirdi. Nede olsa babası bu dergâhların birinde ilahi aşkı bulmaya çalışarak büyümüş; annesini görene ve âşık olana kadar buralarda yaşamıştı. Karen dalgın bir şekilde dışarıyı dikkat ile incelemeye başladı. Şimdi bir parkın yanından geçiyorlardı, içinde küçük bir cami vardı, âmâ buralar hiç tanıdık gelmemişti ona. Tam caminin alınlığındaki yazıyı okumaya çalışırken, Mennan Bey aniden frene basıp, kızgınlıkla söylenmeye başladı. Arabanın tekeri patlamıştı.

Mennan Bey arabanın lastiğini değiştirirken, Karen sıkılıp küçük caminin bahçesinde bulunan çeşmeye doğru ilerleyip biraz serinlemek için yüzünü yıkama düşüncesi ile arabadan yanından ayrılma niyetine engel olamadı. Birdenbire karşısında çıkan, siyahlar giyinmiş bir adam; ince uzun boylu saçı sakalı birbirine karışmış öylece sessizce durduğunu görünce şaşırmıştı. Karen’e korkmamasını, kötülük için gelmediğini söyleyip, ”senin olanı sana getirdim “diyerek avucunun içine, Kahverengi taşlı, gümüş bir yüzük bırakmıştı. Yüzüğe bakıp, başını kaldırıp ona birkaç soru soracaktı ki; adamın karşısında olmadığını fark etti. Bu nasıl olurdu, şaşkınlığı daha da artmış olarak, Mennan beyin yanına döndü. Olayı anlattığında, Mennan Bey adamın utanmış olabileceğini söyleyerek işine devam etmeyi sürdürdü. Karen ise bu yaşadığı olayı anlamlandıra bilmek için tekrar etrafına göz gezdirmeye başladığında, çöken akşamın karanlığında küçük caminin ışıkları ansısın yanmıştı. Gözleri caminin alınlığında metal levhaya yapıştırılmış pirinç harfler ile oluşan yazıya takılıp kaldı. “Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi”…

Karen, Türkiye’ye sigorta şirketi için soruşturma yapmak için geldiği Konya da, karşılaştığı mistik ve gizemli olaylar ile ilgili bir yandan, Mennan Beyi, bir yandan Yakut Otel sahibi Ziya beyi suçlamaya başlamıştı. Yaşadığı gizemli olayların çocukluğundan kalma bu şehir ve babasının onları terk etmesi ile bağdaştırmaya çalışması da sorularının cevabını bulmakta ona yardımcı olmuyordu. Otel yangını ile ilgili sabotaj şüphesi gittikçe çoğalsa da henüz somut bir kanıt bulamamıştı. İşi gereği ne Mennan Beye nede Ziya Beye de güvenmiyordu. İnsanların, para söz konusu olduğunda şeytanın bile aklına gelmeyen yollara başvurduğunu tecrübelerinden öğrenmişti. Bu gizemler ile dolu şehir de babasından bir iz bulabilecek miydi? Bir yanı bulmak istese de diğer yanı ona hala kızgındı. Yıllar önce hiçbir açıklama yapmadan annesini ve kendini terk etmişti. Annesi ile görüşmelerinde onu endişelendirmemek adına yaşadıklarından bahsetmese de, annesi de bir an önce bu işi sonuçlandırıp geri dönmesini istemekte. Karen tüm bu karmaşaların içinde sürekli ona görünen ve kendisine yardım etmek için gelen siyahlar içinde ki adamın sırrını ve kim olduğu hakkında bilgilere ulaşabilecek miydi? Siyahlar içinde ki adamın kendisine verdiği ve kanayan yüzüğün sırrı neydi? Soluksuz okuyacağınız bir gizemler örgüsü.

Açıklama:

İYİ DERSLER

EN İYİ SEÇERMİSİN : )